Alameti Farika OSMANLILARDA MARKA TESCİLİNİN ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞİMİ
Alâmet-i Fârika

Tüketim toplumunun en önemli objelerinden bir tanesi de kadınlardı. Özellikle Markaya bağlı olarak yapılan reklâmlarda kadınların kullanılması bu objeyi güçlendirmektedir. XIX. yüzyılın ortalarından başlayarak Osmanlı kadınları da özellikle Paris’ten ithal edilmiş son moda markalı kıyafetleri giymeye başlamışlardı.
Osmanlı Devleti tarafından Feshâne’de üretilen fesler için Takvim-i Vekâyi Gazetesine verilen bir reklâmda; Feshâne’de üretilen feslerin Tunus fesinden daha kaliteli olduğu vurgulanarak, reklâm metninde seçici talep yaratma ve tutunma yoluna gidilmiştir. Burada seçici talep yaratmadan maksat belirli bir markaya yönelik talep yaratmayı amaçlamaktadır. Bu tür reklâmlarda amaç, tüketicilerde marka bağımlılığı yaratarak, söz konusu markanın rakip markalardan farklı olan yönlerini ortaya koymak ve ayırt edilmesini sağlamaktır. Reklâm metninde yerli feslerin kalitesine, ithal feslerin kalitesizliğine ve pahalı oluşuna dikkat çekilerek marka tutundurma ve ikna etme yolu tercih edilmiştir. Böylece, Feshâne tarafından üretilen feslerin kaliteli ve ucuz olduğu ithal edilen feslerin fiyatlarının düşük olmasına rağmen kalitelerinin de bozuk olması neticesinde Feshâne fesleri piyasada hem kalite hem de marka açısından bir numaralı fes olarak yerlerini almışlardır. Ancak, bazı uyanık esnafların ucuza aldıkları ithal feslere “Feshâne Kaşesi” vurarak haksız rekabet yaratmaları sonucunda, devlet daha önce her tarafta satılmasına izin verdiği Feshâne üretimi fesleri tekrar eskiden olduğu gibi sadece yetkili satış mağazalarında satmaya başlayarak itibarını korumaya çalıştıysa da başarılı olamamıştır. İthal feslere Feshâne kaşesi vurarak satan esnafın tavrı artık Osmanlı Devleti’nde ticari ahlakın bozulmaya yüz tuttuğunun da bir göstergesidir.

Marka tanımlamalarında yer aldığı üzre şehirlerde tek başlarına marka olabilirler. Ancak, bunların marka olabilmeleri için bazı özellikleri bünyelerinde taşımaları gerekir. Bunlara en güzel örnek, Paris, Londra, Washington ile birlikte İstanbul verilebilir. İstanbul bulunduğu konum ve değişik medeniyetlere ev sahipliği yapması nedeniyle geçmişten günümüze hâlâ marka olma özelliğini korumaktadır. Hatta, tarihin kendisine bahşettiği bu şansı sadece İstanbul ismiyle temsil etmemekte, “Be Makam-ı Konstantiniyye el mahmiyye”, “Asitane”, “Deraliyye”, “Dar-ül hilafet’il-aliyye”, “Dersaadet”, “Darüssaadet”, “İslambol” gibi adlarıyla da anılmaktadır. Hatta İstanbul’un Müslüman Türkler/Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra bile resmi belgelerde be-makamı Konstantiniyye ismi kayıtları geçmiştir. Günümüzde İstanbul ismi her ne kadar “marka şehir” olarak tescillenmiş olmasa bile, Gaziantep bu yönde ileri bir adım atarak “marka şehir” ismini tescilletmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Marka Tescilinin Oluşumu anlatıldıktan sonra Osmanlılar döneminde marka olan değişik sektörlerden örnek vermek istiyoruz. Bu markalar yurt sathını da aşarak yurtdışına açılmışlar ve buralarda da Osmanlı ve Türkiye’yi güzel bir şekilde temsil etmişlerdir. Burada kuruluşları Osmanlı dönemine kadar dayanan birkaç marka üzerinde durmak istiyoruz.

marka5Osmanlılarda sektöründe ilk Marka: HACIBEKİR LOKUMLARI

Osmanlı döneminde ilk marka tescilini yaptıran ve Osmanlı Sarayının da baş şekercisi olan ve aynı zamanda uluslararası marka tescilini de yaptırarak günümüze kadar ulaşan Hacı Bekir lokumları Osmanlı’da Marka konusuna örnek olarak seçilmiştir.

Osmanlı ve Türk şekercilik zanaatında menkıbeleşmiş Hacı Bekir ismi, günümüze kadar şekercilik ekolü sembolü olarak devam edegelmiştir. Kastamonu’nun Araç ilçesinden İstanbul’a gelerek 1777 yılında Bahçekapı’da açtığı küçük şekerci dükkânında, lokum, akide vb. şekerlemeleri bizzat imal edip satmaya başlayan şekerci Bekir Efendi, bugün iki asrı aşan bir maziye bilahare Hac farizesini yerine getirmesiyle Hacı Bekir olarak anılan Bekir Efendi’nin açtığı ilk dükkân, günümüzde Ali Muhiddin Hacı Bekir Şekercilik A.Ş.’nin Bahçekapı’daki satış yeri olup, İstanbul’da iki asırdan bu yana aynı hizmeti gören yegâne dükkândır. Dünyada bile emsaline zor rastlanan bu özellik İstanbul ve hatta ülkemiz için ayrıca zikre değer. Türkiye’de 16. yy’da başlayan şekerleme imalatında tatlandırıcı olarak bal, pekmez, su bağlayıcı, doku yapıcı olarak un kullanılmakta idi. 18. yüzyıl sonlarında Avrupa’da kurulan rafinelerde üretilen şekerin, o günlerin ismiyle “Kelle Şekeri” olarak Türkiye’ye gelmesiyle, şekerci Hacı Bekir, bu şekeri havanlarda dövüp eriterek, gül, tarçın vb. tabii aroma ve boyalarla pişirip akide şekeri imalatını geliştirmiştir. Ayrıca 1811’de Alman bilgini tarafından bulunan nişastayı un yerine kullanarak, şeker ve nişasta terkibi ile bugünkü nefasetteki lokum imalatını gerçekleştirmiştir.

Bizzat kendi eliyle yaptığı imalat ve hassas çalışmalarıyla Türk şekerleme ve lokum çeşitlerini geliştiren Hacı Bekir, 19. yy’da İstanbul Bahçekapı’daki dükkândan aldığı lokumları ülkesine götüren bir İngiliz turist ile Türk lokumunun Avrupa’da “Turkish Delight” olarak tanınmasına vesile olmuştur.

Bundan böyle Türk lokumu Anglo Sakson asıllı yabancılar tarafından “Turkish Delight”, Fransa ve Balkan’larda da “Lokoum” olarak tanınmış ve uluslar arası şekercilik literatürüne girmiştir.

Bundan başka sallama kazanlarda yapılan badem şekeri, haşlanmış bademlerin soyulup havanlarda dövülerek şeker ve şeker şerbeti ile yoğurulup, şekillendirilen çeşitli badem ezmeleri Hacı Bekir’e günümüze kadar intikal eden haklı ilgi ve şöhreti kazandırmıştır. Şekerci Hacı Bekir başarılarıyla, zamanın padişahı tarafından Nişan-ı Ali Osmanî’nin 1. Rütbe Nişanı ile sarayın Şekercibaşısı olarak taltif ve takdire şayan görülmüştür. Bu taltif beratıyla, işletmede daha o günlerde bir kalite bilinci oluşturmuş; her padişah döneminde yenilenmesi gerektiğinden yüksek kalitenin sürekliliği sağlanmıştır.

Hacı Bekir’i takiben oğlu Mehmet Muhiddin Efendi ve torunu Ali Muhiddin Hacı Bekir’in aynı prensip, istidat ve meslek aşkıyla firmayı devam ettirmeleri Osmanlı Sarayının şekercibaşılık pâyesinin kendilerine de ihsan edilmesiyle takdir ve taltif edilmiştir.

Ayrıca, Mısır’a götürülen usta ve personel ile Kahire ve İskenderiye şubeleri kurulmuş ve Mısır Hidivi’nin takdirve taltifleriyle Mısır Sarayı’nca da Şekerbaşılık payesi ihsan edilmiştir.

Şekerci Hacı Bekir, halen Türkiye’nin en eski firması olarak faaliyetini sürdürmektedir.

Osmanlı ve Türk toplumu ve folklorumuzun bir parçası olarak örf ve adetlerimize de giren Hacı Bekir, bilhassa zamanın yaşam tarzını belgeleyen roman ve yazılarda da yer almış, 19. asır ve 20. asır başlarındaki İstanbul toplum ve mozaiğinin parçaları olan Levantenler ve yabancılar tarafından da kaleme alınmış hatta resimlendirilmiştir.

Malta’lı ressam Preziosi fırçasıyla resmedilmiş şekerci Bekir Efendi’nin 43×58 cm ölçüsündeki suluboya resmi (aslı Louvre Müzesinde/Fransa), zamanın yaşamını ve Hacı Bekir’i belgelemiştir. (Resmin litografik reprodüksiyonu 214 numara ile Topkapı Sarayındadır.)

1873’de Viyana Fuarında kazanılan gümüş madalyadan esinlenerek ilk Hacı Bekir logosu ile marka oluşturulmuş, bilahare iştirak edilen fuarlarda kazanılan altın-gümüş madalyalar ile zenginleştirilerek bugünkü klasik uluslararası marka yaratılmıştır. Hacı Bekir, 1882 yılında kurulmuş olan İstanbul Ticaret Odası’nın ilk üç üyesinden de birisidir.

Hacı Bekir işletmeleri ilk logosunu –o zamanki deyimle Alâmet-i Fârika’sını- 1874 yılında, Viyana Fuarı dönüşünde oluşturulmuştur. Yıllar boyunca yeni madalyaların da eklenmesi ile logo geliştirilmiş ve sonunda bugün de kullanılmakta olan son haline ulaşılmıştır. Bu logo ile birlikte ‘Şekerci Hacı Bekir’, ‘Hacı Bekir’ ve ‘Ali Muhiddin Hacı Bekir-İstanbul’ gibi markaları da WIPO (World Intellectual Property Organization) tarafından uluslar arası alanda tescil edilmiştir. Ali Muhiddin’e dedesi Hacı Bekir gibi II. Abdülhamid tarafından 31 Ocak 1906 tarihinde sarayın Şekercibaşılık unvanı verilmiştir.
 

Hacı Bekir Efendi kurduğu müessese ile Ali Muhiddin ise dedesinden devralarak büyüttüğü ve marka haline getirdiği bu kurum ile halkımızın kaliteli lokum ve şeker yemesini sağlamış, ülkemizin tanıtımını da yurtdışında başarıyla yapmışlardır.

Görüleceği üzere Hacı Bekir’in kurduğu Ali Muhiddin’in marka haline getirdiği Hacı Bekir-zâde Ali Muhiddin Müessesesi özellikle ürettiği lokumlarıyla tanınır aranır olmuştur. Hacı Bekir lokumu yıllarca ev ve bayram ziyaretlerinde misafirlere ikram edilmiş, Anadolu’dan İstanbul’a gelenlere dönüşte mutlaka Hacı Bekir Lokumu getirmesi tenbihlenmiştir.

Devir Patent Tescil Ofisi
Üniversiteler Patent Yarışması başvuruları başladı
Türk Patent ve Marka Kurumu Başkanı Prof. Dr. Habip Asan, 'Patentle Türkiye 3’üncü Üniversiteler Patent Yarışması’ başvurularının başladığını duyurdu. Asan, 2021 yılının ilk 6 ayında kuruma yapılan fikri mülkiyet başvurularının da arttığını bildirdi.Türk Patent ve Marka Kurumu Başkanı Prof. Dr. Habip Asan, Patentle Türkiye 3’üncü Üniversiteler Patent Yarışması başvurularının başladığını açıkladı. Prof. Dr. Asan, yarışmanın hedef kitlesinin ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim gören üniversite öğrencileri olduğunu söyledi. Prof. Dr. Asan, bu yarışmayla öğrencilerin öncelikle patent konusunda farkındalıklarını artırmayı; bunun yanında da patent araştırması ve patent başvurusu yapma konularında bilgi ve tecrübe kazanmalarını sağlamayı amaçladıklarını kaydetti. Asan, 2017’de düzenledikleri ilk yarışmaya 101 farklı üniversiteden 518, 2019 yılındaki 2’nci Patent
Devamı »

bloglar

Üniversiteler Patent Yarışması başvuruları başladı
Orta öğretimde patent atağı
Patent başvuruları geçen yıla göre yüzde 16 arttış gösterdi
Türkiye uluslararası patent başvuruları artış oranında dünya birincisi oldu
Koronavirüse karşı patent başvuruları
Yapay zeka patent alamadı
Devir Patent Tescil Ofisi Data Center Expo Eurasia Fuarına Katılıyor
Yaratıcı fikirleri teşvik eden belge: Patent
Devir Patent