Leave your phone number, our team will communicate with you as soon as possible.
Name - Surname :
Phone :
let's call you
Rastlantılar inovasyonlar doğurur
Kaderinizin kendi kontrolünüzde olduğuna mı inanıyorsunuz? O zaman rastlantılara da pek inanmıyorsunuzdur. Peki ya, yeni şeyler keşfetmek için doğru ortamlar yaratmaya, değişik şeyler yapıp maceracı olmaya? Sürpriz inovasyonlar sizi bekliyor olabilir...

İngilizcede hoş bir rastlantı anlamına gelen seredipity kelimesi John Cusack’ın 2000’lerin başında başrol oynadığı filmle kelime dağarcığımıza katılmıştı. Klasik bir Amerikan romantik komedisi olan filmde Jonathan ve Sara, Noel alışverişleri sırasında Bloomingdale’s mağazasında aynı eldivenin tekini almaya çalışırlarken tanışırlar. Birbirlerinden etkilenirler ve çeşitli hoş tesadüfl er onları bir araya getirir. Başkalarıyla devam eden romantik ilişkilerinin ve gündelik hayatlarının akışı içerisinde sürekli birbirlerini düşünür hale gelirler. Kişisel ilişkilerimizde tesadüfl erin gücüne inanırız, peki ya iş yaşamında? Bu tesadüfl er gerçekten tamamıyla şansa tabi midir yoksa kendi rastlantılarımızı kendimiz mi yaratırız? 

New York Times’ta 2 Ocak’ta yayınlanan How to Cultivate Serendipity? (Rastlantı Nasıl İşlenir?) yazısı taze bir bakış açısıyla serendipity kavramını iş dünyasına getiriyor. İş ve bilim dünyasında bir şeyleri tesadüf sonucunda keşfetmek, güzel rastlantılar sonucunda beklenmedik sürprizlerle karşılaşmak için inisiyatif alabilir miyiz? En azından bu tür rastlantıları çoğaltmamız, bunlar için uygun ortamlar yaratmamız mümkün müdür? 

Rastlantıları fırsata çevirin 

Pagan Kennedy, New York Times’ta yayınlanan bu yazısında; “Bazı insanların ‘serendipity’ yaratma konusunda özel yetenekleri mi var? Öyleyse, neden? Ve bu yeteneği nasıl kullanıyorlar?” gibi sorulara cevap bulmaya çalışıyor. Kennedy çarpıcı örnekler vermekten geri kalmıyor; Örneğin, 2008 yılında Steve Hollinger, dijital fotoğraf makinesini bir yığın yastığın üzerine atarak fotoğraf çekmeyi denemiş. Amacı, bir keşif yapmak değilmiş, kendi deyimiyle sadece ‘oynuyormuş’. Kamera havadayken, birçoğumuzun bulanık diyeceği birkaç resim çekmiş. Hollinger bu resimleri kötü olarak nitelendirip sileceğine, bu kötü resimleri büyük bir fırsat olarak görmüş. Kısa sürede, beyzbol topu şeklinde atılabilen jiroskop ve sensörlerle donanmış bir kamera geliştirmek için kolları sıvamış. Squito adını verdiği aygıt insan gözünün erişemediği bir perspektiften resim ve videoları kaydetmeye başlamış. Bugün Hollinger atılabilen kameralarla ilgili 6 patente sahip. 

Aslında modern hayatımızı kolaylaştıran birçok buluş; tesadüfler, hatta kazalar sonucunda keşfedilmiş. Mikro dalga fırın, yangın alarmı, yapay tatlandırıcı, X-ray aracı bunların arasında. 1930’larda, Du Pont bilim adamlarından Wallace Hume Carothers, polimerin genişleyebilen güçlü bir iplik olduğunu tespit etmiştir. Bundan sonra, gerçek anlamda “serendipity” olarak nitelendirilecek durum, erimiş polyester bulunan çubuklarla koşuşturan kimyagerler, polyesterin kopmadan uzayabilen ve ipeğe benzeyen bir yapıda olduğunu hayret içinde gözlemlemişler. Ancak polyester çok çabuk eridiğinden, giysi yapmaya uygun olmadığı anlaşılmış ve aynı işlemi poliyamidle yapmayı denemişler. Sonuç, bugün günlük yaşamımızdan hiç eksik olmayan naylonun keşfi olmuş. 

Önemli keşiflerin yapılmasında rol oynayan rastlantıları artırmanın yolları öğrenilebilir mi? 

Missouri Üniversitesi bilgi bilimcisi Sanda Erdelez bu soru üzerine düşünmekte ve deneyler yapmakta. Hırvatisyan’da büyümüş olan bilim insanı, yıllarca yaptığı çalışmalarda eski kitapların ve sararmış manüskriptlerin arasında zaman geçirerek edindiği bilgilerin kendisini şaşırtmasını ummuş. Erdelez’in dediğine göre, Hırvatça’da Türkçe’deki gibi, serendipity kelimesinin tam karşılığı yok. Dolayısıyla, Erdelez 1980’lerde Fullbright bursuyla Amerika’ya okumaya geldiğinde aradığı sürpriz faktörünü bulmuş. Kimilerinin sadece şans eseri olarak gördüğü serendipity’nin orijinal anlamı çok daha farkı. Serendipity kavramını ilk kez 1754’te İngiliz edebiyatçı Horace Walpole Serendip Adası’nda yaşayan üç prensten bahseden bir Fars peri masalını anlatırken kullanmış. Bu prenslerin en önemli özellikleri gözlemleme konusundaki süper güçleriymiş. Walpole yazısında rastlantılara dayandırılan insan dehasını şu satırlarda anlatmıştır: Prensler seyahat ederken, tamamıyla kazara önemli keşifl er yapar ve aramadıkları şeyleri tesadüfen bulurlarmış. Prenslerin bazen detektifl ik işlerine ışık tutan bu özelliklerini yeni bir yetenek olarak değerlendirmişler ve serendipity olarak adlandırmışlar. Burada serendipity rastlantısal bir durumdan çok kişilerin yeteneği olarak karşımıza çıkmakta. 

Görünenin ötesini görmek 

Dr. Erdelez bu tanımla hemfikir. Yani, serendipity şanstan çok, insanların yaptığı bir şey. 1990’ların ortasında, insanların kendi serendipity’lerini yaratıp yaratamayacaklarını test etmek için, 100 kişilik bir çalışma başlatmışlar. Anket ve röportajlardan edinilen kalitatif veriler katılımcıların üç belirgin gruba ayrıldığını göstermiş. İlk grup “rastlamayanlar”, çok dar bir alana büyük bir konsantrasyonla yaklaşanlar. Bu kişiler yapılacak listelerine sıkı sıkıya bağlanan ve sınırları içinde kalan, kolay kolay kafaları karışmayan, hedefl erinden şaşmayan kişiler. Bilgi edinmek için araştırma yaptıklarında odaklı sorular sorup kendilerini ilgilendiren bilgiler alıyor, alakasız konuları tamamen es geçiyorlar. İkinci grup “nadir rastlayanlar” az da olsa rastlantılara şans veren insanlar. En enteresan grup ise, “süper rastlayanlar” sıklıkla ilginç sürprizlere denk geldiklerini dile getirmekteler. Süper rastlayanlar tüm öğleden sonralarını kütüphanede özgürce kitap karıştırmaya ayırabilir, en olmadık küçük kara kaplı kitabın içinden hiç duyulmadık bilgilere ulaşabilirler. Macera dolu bu arayış onların o kadar hoşuna gider ki, kendi işlerini bırakıp arkadaşlarının işleri için bilgi toplamaktan mutluluk duyarlar. 

Erdelez’in süper rastlayanların davranış biçimiyle ilgili saptaması, kişinin süper rastlayanlardan olmasının en önemli sırrının buna sıkı sıkıya inanıyor olması. Bu inançla, algılama konusunda özel güçlere sahip olduğunuzu hissediyorsunuz ve adeta sizi önemli ipuçlarına iten özel antenleriniz var. Görünenin ötesindekini görmek, bilmek istiyorsunuz. Bazen suyun yüzüne çıkan çok aldatıcı oluyor ya da gerçeğin sadece küçük bir kısmını gösterebiliyor. Büyük resmi görmenizi engelleyip, bazen de sizi tam tersi yönlere sevk edebiliyor. Detayları gerçek anlamda görebilmek, üzerine düşünmek ve doğru izi sürmek için meraklı ve sabırlı olmak gerekiyor.

Her şey fark etmekle başlar

Toplantınızdan sonra kafanıza takılan soruyu araştırmak üzere not almanız, işyerinizde mesai arkadaşınızın masasında duran notu fark etmeniz veya araştırma yaptığınız konuda okuduğunuz kitabın ekinde gözünüze çarpan ufacık bir dipnot… İşte sizi süper rastlayanlar arasına sokan birkaç minik karşılaşma… Dr. Erdelez süper rastlayanlar deyimini öne sürerek bu hoş rastlantılara sebep olan kişileri ön plana çıkarıyor. 

Kişilerden bahsedilmediğinde, bu mutlu kazaları tamamıyla şansa bağlamak ve bu rastlantılar meydana gelirken o rastlantıyı gözlemleyen, gören ve kayıt altına alan kişiyi yok saymak olağan karşılanılır. Bu algı Dr. Erdelez’in araştırmalarıyla beraber değişmekte. Buluşlar o kişilerin dehasının göstergesidir. Alexander Fleming’in penisilini keşfi veya Jüpiter’in uydularının Galileo tarafından fark edilmesi tesadüf değil, o kişilerin yeteneğiyle birebir bağlantılıdır. Bilinmeyenle karşılaştığında kişinin yaratıcılığı sadece ve sadece kendine özgüdür. Gene ilginç fikirler bu dahi beyinlerin kazalarından meydana gelebilir. Örneğin, bir laboratuvar ortamında dökmeler, kırılmalar, başarısız deneyler yepyeni buluşlara gebe olabilir. Patent alanlar arasında gerçekleştirilen bir çalışmada, patentlerin %50’sinin rastlantısal süreçler sonucunda ortaya çıkan ürünler olduğunu göstermektedir. Binlerce deneme yanılmanın sonunda ortaya çıkan ürünlerde yaratıcı yöntemlerin yanında yok etme olasılığı olan kazaların da rolü olması normaldir. Bazen de hiç olmadık bir işle uğraşırken hiç denenmemiş bir fikir aklınıza gelebilir ve bu fikirle patent alacağınız ürüne biraz daha yakınlaşırsınız. 

Maceracı olmaktan, yeni şeyler denemekten çekinmeyin. En kötü ihtimal bir başarısız deney daha yapmak olacaktır. İyi ihtimaller ise, sınırsızdır...

Devir Patent Marka Tescil Ofisi.
Markanız Yurt Dışında Tescilli mi ?
Rüçhan Hakkı olarak da bilinen öncelik hakkı sayesinde bir marka sahibi ilk başvuru tarihinden itibaren 6 ay içerisinde yurtdışında tescil için başvuru yaparsa, koruma tarihi ilk başvuru tarihi olarak kabul edilir ve siz marka sahiplerine büyük avantaj sağlar. Rüçhan hakkından bağımsız olarak da yurtdışında marka tescil işlemleri yapılmaktadır.Yurtdışında markaların korunması için siz müvekkillerimizin talepleri ve ihtiyaçları doğrultusunda izlenebilecek alternatif yollar;Ülkesel Marka TesciliYurtdışında istenen ülkede o ülkenin kendi mevzuatlarına göre yapılabilecek marka başvurusudur. Diğer başvuru sistemlerine belirli avantajları ve dezavantajları vardır. Konu hakkında detaylı bilgi için uzman arkadaşlarımıza ulaşabilirsiniz.Yurtdışında marka tescil başvurusu ülkesel bazda (ulusal) yapılabildiği gibi çeşitli ülkeleri kapsayan toplu sistemlerle de yapılabilir. Tüm dünyada geçerli tek bir tescil sistemi mevcut o
Read more »

blogs

Markanız Yurt Dışında Tescilli mi ?
Yurtdışı Patent ( Uluslar Arası Patent PCT )
TÜBİTAK reformuyla 'sahipli Ar-Ge' modeli geliyor
Ailece robot üretiyorlar
İndirme Özelliği Nedeniyle Netflix`e Patent Davası Açıldı!
İÜ kimya alanında 2 yeni patent aldı
Patent Tescili
Marka Tescili